Home BİLİYOR MUSUN? ÇERNOBİL MÜZESİ YAZI DİZİSİ-1: ANLATILMAYANI ANLATIYORUZ
BİLİYOR MUSUN? - 6 Nisan 2020

ÇERNOBİL MÜZESİ YAZI DİZİSİ-1: ANLATILMAYANI ANLATIYORUZ

Yazarımız Arda Alkaç, "Yaşayan Enkaz - Çernobil Santrali" yazı dizisinden sonra yeni gezi-araştırma dizisine başladı.

“Çernobil… Belki de Sovyetler Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılma nedeniydi..”

Süper gücün kalbine saplanmış olan hançeri Mihail Gorbaçov böyle özetlemişti.

Patlamadan tam otuz üç yıl sonra, buradayım. O hançeri bizzat görmek, hastanın hala soluduğunu hissetmek bambaşka bir duyguydu.

Çernobil Nükleer Enerji Santrali ve Pripyat gezisinin ardından, Kiev’de bulunan Çernobil Müzesi’ni ziyaret ettim. On bölüm süren “Yaşayan Enkaz” yazı dizisinin ardından Çernobil Müzesi ile bilinmeyenleri anlatacağım.

Kiev panorama ve Arda Alkaç…

9 TEMMUZ 2019 SALI

Çernobil dönüşünde tur rehberimiz ile birlikte uzun bir sohbete daldık. Daha önce bu şekilde ilgili olan birisini görmediğini söylemişti. Ayrıca, Türkiye’den hemen hiç katılımın olmadığını da ekledi. Bu beni oldukça mutlu etmişti. Dışarı bakıp gördüğüm, yaşadığım her şeyi düşündüm. Çernobil her şeyi değiştirmişti. Bunu hissedebiliyordum. Bu düşünceler eşliğinde uykuya daldım.

Uyandığımda, Kiev meydanındaydık. Mehmet Hoca (Onu “Yaşayan Enkaz” dizisinden hatırlarsınız) beni dürtmeye başladı. “Kalk, geldik” demişti. Saat 20:00’a geliyordu fakat hava daha yeni kararıyordu. Şaşkınlığımı gizleyemedim. Servis aracından indikten sonra herkes tur rehberimiz ile tokalaştı. Her şey için teşekkür ettik ve böylelikle Çernobil Nükleer Enerji Santrali ile Pripyat gezimiz sona ermiş oldu. Mehmet Hoca ile de vedalaştım. Kendisine eşlik ettiği için teşekkür ettim.

Artık yalnız başımaydım. Kiev Meydanı’nda insanların oturabileceği banklar vardı. Soluklanmak için oturdum ve çevreme bakmaya başladım. Ukrayna halkı işinden çıkmış evine gidiyordu. Hava sıcaklığı ise düşmeye başlamıştı. Ek olarak söylemek istiyorum, eğer bu tarihlerde Kiev’e gelmek istiyorsanız yanınızda mutlaka hırka getirin.

KARTLI SİSTEME GEÇEMEMİŞLER

Bu düşünceler eşliğinde acıktığımı hissettim. Kiev Meydanı geniş bir meydan olduğu için yemek yiyebileceğiniz birçok lokanta mevcut. Özellikle meydanın aşağısında sıra sıra dizilmiş Türk lokantalarından yemek yiyebilirsiniz. Ben, 250 Grivna (yaklaşık 50 Türk Lirası) para ödeyerek güzel bir yemek yemiştim. Fakat şimdi, bekleyemeyeceğimi hissediyorum. Telefonumdan, en yakın yemek yiyebileceğim yere baktım, McDonald’s vardı, yüz elli metre mesafe gösteriyordu. Harekete geçtim ve akşam yemeğimi bu şekilde halletmiş oldum.

SPACEMAG TÜRKİYE’NİN FACEBOOK SAYFASINI TAKİP ETMEK İÇİN TIKLAYIN.

Yemek yedikten sonra, artık hostele dönmem gerektiğini ve üstümdekileri çöpe atmam gerektiğini düşündüm. Çünkü, üzerimize almış olduğumuz radyasyon önce giysilerimize nüfuz etmişti. Meydanın karşısındaki metroya hareket ettim. Gideceğim istasyonu önceden belirlemiştim. İstasyonun adı, Tarasa Shevchenka (Taras Şevçenka veya Şevçenko) idi. Unutmadan söylemek istiyorum, özellikle Kiev Meydanı’ndan metroya binecek olursanız, yerin yüz metre altına iniyorsunuz. Eğer Ankara veya İstanbul’da yaşıyorsanız metroya binmek için çok fazla yere inmenize gerek yoktur.

Kiev Meydanı.

Fakat, Ukrayna ve Rusya gibi ülkelerde metrolar yerin oldukça altındadır. Yürüyen merdivene bindim ve hızlı bir şekilde metroya doğru inmeye başladık. Yürüyen merdivenin bitiminde turnikeleri görebiliyordum. Bilet almam gerektiğini düşündüm ve çevremde otomatik bilet makinesi aramaya başladım fakat ne şanslıyım ki bulamadım. Gişeden alınması gerektiği için gişeye yöneldim. Parayı uzattım ve üç adet jeton aldım. Bilet beklerken, jeton almak beni biraz şaşırttı doğrusu.

HOSTELİ HİÇ TAVSİYE ETMİYORUM

Türkiye’de hemen her şehirde kredi kartı büyüklüğünde ulaşım kartları mevcuttur. Ukrayna’da bunu göremedim. Almanya’da ise daha farklı bir durum vardı. Bilet otomatlarından üstünde “Regeltarif” yazan biletlerden alıyorsunuz ve bununla birlikte almış olduğunuz kartı başka bir cihaza okutuyorsunuz. Bu cihaz ise bilete damga vuruyor. (Ek olarak eğer Berlin’e giderseniz, Berlin’de herhangi bir turnike yok. Yakalanmadığım müddetçe biletsiz seyahat edebilirim diye düşünebilirsiniz fakat Almanya’da kurallar katıdır. Hermannplatz Metro İstasyonu’ndan Alexanderplatz Metro İstasyonu’na doğru metrodayken arama olmuştu, üzerinde bilet olmayanlara 60 € ceza kesilmişti.)

SPACEMAG TÜRKİYE’NİN TWITTER SAYFASINI TAKİP ETMEK İÇİN TIKLAYIN.

Jetonları attıktan sonra görevli bir kadının bana baktığını hissettim. Turnikeyi çevirdikten sonra kendisine gülümsedim ve o da bana gülümsedi. Bir kat daha aşağıya indikten sonra metroyu beklemeye başladım. Ukrayna’da dikkatimi en çok şeylerden birisi kadınların iş gücüne olan katılımıydı. Hemen her yerde kadınların çalışmakta olduğunu görebilirsiniz. Müzede, metroda, taksilerde, yerel ulaşımda aklınıza gelebilecek her yerde kadınlar erkeklerden daha fazla katılım sağlamaktadır.

Hostel odasından dışarısı…

Metro beklerken biraz bulunduğum atmosferden bahsetmek istiyorum. Özellikle aydınlatmalar dikkatimi çok çekmişti. Kristal avizelerin olduğu metro istasyonları öylesine dekor edilmiş ki kendinizi istasyonda değil de farklı bir yerde hissediyorsunuz. Aynı şekilde kullanılan ulaşım araçlarından biri olan metrolar bile çok farklıydı. Renkleri tamamen maviydi. O kadar gürültülüydü ki kulaklarınızı sağır edebilecek düzeydeydi. Metro geldi ve kapılar açıldı, dikkat ettiğim bir nokta ise kapılar açıldığında insanların kenara geçip inenlere yol vermesiydi. İstanbul ve Ankara’da bunu görebilirdiniz. Fakat Gaziantep’te bunu göremezsiniz. Gaziantep’te kullanılan tramvay istasyona geldiğinde insanlar inenlere öncelik tanımamakta. Oldukça can sıkıcı bir durum olduğunu hatırlayıp metroya giriş yaptım. Kapılar kapandı ve Taras Şevçenka istasyonuna doğru yola çıktık. Yolculuk ki ne yolculuk. İndiğimde başım ağrıyordu.

SPACEMAG TÜRKİYE’NİN INSTAGRAM SAYFASINI TAKİP ETMEK İÇİN TIKLAYIN.

Merdivenlerden yukarı doğru çıktığımda havanın iyice karardığını gördüm. Telefonumdaki uygulama aracılığıyla kaldığım hostelin yerini buldum. Biraz yürümem gerekiyordu ama çok yorulmuştum. Gider gitmez yatacağımı düşünüp hızlı adımlarla hostele gittim. Kaldığım hostelin adı Podolski Hostel idi. Hiç ama hiç tavsiye etmiyorum. Odama girip kapıyı kapadım ve Çernobil Nükleer Enerji Santrali ile Pripyat gezisinde giymiş olduğum her şeyi çöpe attım.

Günün yorgunluğunu atmak için uykuya daldım. Saat 23:00’dı.

10 TEMMUZ 2019 ÇARŞAMBA, KİEV

Sabah 09:00 itibari ile telefonumda kayıtlı olan alarmım çalmaya başladı. Gözümü açtığımda odadan içeri giren ışık beni uyandırmaya yetmemişti. Alarm ile birlikte zorla yataktan kalktığımı hatırlıyorum. Çünkü bir gün öncesinde Çernobil Nükleer Enerji Santrali ile birlikte ölü şehir Pripyat gezimi tamamlamıştım. 20’nci yüzyılın en büyük felaketinin içinde olmak ve hissetmek inanın insanı çok yoruyor. Dün yaşadıklarımı düşünmeye başladım.

Kiev sokakları…

Çernobil’e gitmeden bir gün önce yani 8 Temmuz Pazartesi günü marketten alışveriş yapmıştım. 360 Grivna tutmuştu. Bu da o zamanın kuruyla 60 Türk Lirası yapıyordu. Market alışverişinde birçok kahvaltılık almıştım. Güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra, Ukrayna’ya gitmeden önce yapmış olduğum gezi rehberime baktım. Sırada, Çernobil Müzesi vardı. On bölüm süren “Yaşayan Enkaz” adlı hikayemde bir arkadaşımla geldiğimden bahsetmiştim, o arkadaşımın acil bir durumu olduğu için Türkiye’ye geri dönmek zorunda kaldı. Gezi rehberime baktıktan sonra üstümü giyindim ve hostelden dışarı çıktım. Telefonumdaki uygulamadan baktığımda çok uzak olmadığını gördüm. Fakat uzun yürüyüşler bana hem zaman kaybettiriyordu hem de çok yoruluyordum. Uber uygulamasını açtım ve bir araç çağırdım. 50 Grivna (10 Türk Lirası) ücret ödeyerek gideceğim rotaya vardım. İşte gelmiştim, Çernobil Müzesi yanı başımdaydı.

FOTOĞRAF ÇEKECEKSEN, PARA ÖDERSİN

Dışarıdan baktığınızda pek müze gibi durmayan bir binaydı. Dışarıda Çernobil sahasında kullanıldığını düşündüğüm bir kaç aracı gördüm. Müzeye girmeden önce, büfeden bir adet su istedim. Unutmadan söylemek istiyorum, eğer su alacaksanız muhakkak beyaz kapaklı sulardan alın. Çünkü, beyaz kapaklılar gazlı olmayan suları temsil etmekte. Yanlış hatırlamıyorsam, yeşil kapaklı olanlar ise maden suyuydu. Aradaki farkı anlamanız için kapaklar sıvının cinsini belirtmektedir. İki adet birer litre su aldım ve çantama koydum. Derin bir nefes aldım ve beş adet basamağı çıkmaya başladım. Giriş kısmında hem İngilizce hem de Ukraynaca “Çernobil Müzesi” yazıyordu.

SPACEMAG TÜRKİYE’NİN PINTEREST SAYFASINI TAKİP ETMEK İÇİN TIKLAYIN.

Beni dikdörtgen büyük bir kapı karşılamıştı. Bu kapıyı yavaşça ittirdim ve kapı arkamdan kapandı. İçerisi zifiri karanlığa sahipti ve lobiye giriş yaptım. Sağımda bana “Hoşgeldiniz” diyen bir kadın görevliyi gördüm. Giriş için bana bilet fiyatlarını söyledi. Oldukça ucuzdu. “Fotoğraf çekecek misiniz?” diye bir soru sordu. “Evet, çekeceğim” şeklinde bir cevap verdim. İlginç olan, fotoğraf çekimi için de ücret talep etmesiydi. Daha önce “Motherland” adlı bir yere gitmiştim. Orada da benden fotoğraf çekimi için ücret talep etmişlerdi. Müzelerde ve bazı özel yerlerde fotoğraf çekmek istiyorsanız, para ödemeniz gerekiyordu. Bu durum beni şaşırtmadı, gereken ücreti ödedim ve artık Çernobil Müzesi’ndeydim.

İkinci bölümde, anlatılmayanları anlatacağız. Yarın okumayı unutmayın! YARIN: “900 YIL BURAYA KİMSE GİREMEYECEK!”

BAĞLANTILI HABER VE MAKALELER:

ÇERNOBİL YAZI DİZİSİ-1: SPACEMAG TÜRKİYE ‘YAŞAYAN ENKAZ’DA

ÇERNOBİL-9: “BURASI BİR GAZ MASKESİ TARLASI”

ÇERNOBİL’DE YANGIN ÇIKTI; RADYASYON SEVİYESİ 16 KAT ARTTI