2001: A Space Odyssey (2001: Uzay Macerası), Gravity (Yerçekimi), The Martian (Marslı), Interstellar (Yıldızlararası)… ve hatta Space Jam… Bunların tümünü izledik ve roketlerin neye benzediğini, görevlerini ve işlevlerini beyinlerimize kazıdık. Roketler yukarı doğru dik bir şekilde havalanırlar ve ardından gözden kaybolurlar. Peki roketlerin dik olarak fırlatılmasını düşünmenin bile imkansız olduğu bir dönem hayal edebiliyor musunuz? Bu dönem, sektörü derinden sarsmak üzere yola çıkan Wernher von Braun’ın dönemiydi.
Wernher von Braun
Dr. Wernher von Braun, aslen Almanya doğumlu olan bir uzay mühendisiydi. Roket teknolojisinin babası olarak görülen von Braun, 1969 yılında insanın aya ayak bastığı Apollo 11 projesinin öncülerinden biriydi.
Kariyerinin ilk zamanlarında Almanya’da Adolf Hitler rejimi altında Nasyonal Sosyalist Parti yani Nazi Partisi için çalıştı. Bu dönemlerde kendisi ve ekibi, roketleri, tepede bir başlıkla belli bir rakıma kadar dikey olarak fırlatma kavramını ortaya koydu. Sonunda, motorlar duracak ve roket yeryüzüne serbest düşüş yaparak patlayacaktı. Nihayetinde, Hitler ve Nazi rejimi devrildiğinde, Dr. Braun ve bilim insanlarından oluşan ekibi Operation Paperclip (Ataç Operasyonu) altında Amerika Birleşik Devletleri’ne getirildi. Kendilerine Amerikan vatandaşlığı sunulan von Braun ve ekibi, insanlığın roket teknolojisini kullanma şeklinde bir devrim yapılmasına yardımcı oldu.
Bu yeni roketler nasıldı?
von Braun ve İkinci Dünya Savaşı öncesinde roketler yatay olarak fırlatılıyor ve yalnızca belli bir mesafeyi kapsayabiliyordu. Söz konusu olan bir füzeyse, roketin ucuna yakın bir yere dinamit ya da diğer patlayıcılar yerleştiriliyordu. Patlayıcı bölge “savaş başlığı” olarak adlandırılıyordu.
Popüler bir oyun olan Angry Birds’ü düşünün:
Mancınığa bir kuş yerleştirilir ve mancınık geriye doğru çekildikten sonra, kuş, hedefi vurmak için mermi gibi yatay olarak fırlatılır… von Braun oyunu bütünüyle değiştirmeden önce füzeler bu şekilde fırlatılıyordu. Hedeflenen noktayı vurmak için kızgın bir kuş yerine bir füze, mermi şeklinde atılıyordu.
Geliştirilen yeni füzeler dikey olarak belli bir yüksekliğe kadar fırlatılabiliyor ve bu yükseklikte yakıtın bitmesiyle füze hedefi vurmak üzere alçalıyordu. Bu durum, dikey olarak ateşlendiğinde füzenin menzilinin azaldığı anlamına gelmemekte, sadece füzeyi daha verimli hale getirmektedir. Peki yataydan dikeye bu geçiş, füzenin daha verimli olmasını nasıl sağlamaktadır?
- Füze yüzeye, daha yüksek bir rakımdan düştüğü için patlamanın etkisi daha fazladır ve etki alanı, mermi şeklindeki geleneksel fırlatma yönteminden çok daha geniştir.
- Motorlar durduğunda ya da yakıt bittiğinde, füze hedefe doğru serbest olarak düşmeye başlar, ki bu durumda ses hızını aşabilir. Bu yöntem, dönemin uçaksavar veya tanksavarlarının füzeleri vurmasını neredeyse imkansız hale getirmiştir.
Bu nasıl başarılmıştır?
Her şey, burunlarına savaş başlığı takılmış insansız roketlerin yaratılmasıyla başlamış ve roketlerin dikey olarak fırlatılabildiği noktaya gelmiştir. Bu ilerlemenin gerçekleşme sıralamasına daha yakından bakalım.
V1 Roketi
V1 roketi, 3 metrelik bir insansız drone’dur. Bu rokete, yakıtı bitince yere düşecek bir bomba bağlanmıştır. Düşme sırasında çıkardığı belirgin ses nedeniyle bu roketler “vızıltı bombası” takma adını da almıştır. Bu füze türü, yerde eğimli bir rampadan fırlatıldığı için bu aşamada dikey atılım pek başarılamamıştır. Bu füzelerin, kendilerinden sonra gelen füzelerle eşleşen belirgin özelliği, yakıtın bitmesi ve füzelerin daha yüksek bir noktadan düşmesidir.
V2 Roketi
V2 roketi, gelişmiş jiroskopik sistemi sayesinde yönlendirilebilen insansız balistik bir füzedir. Bu sistem, füzenin yön dümenlerine kumanda edilmesine yardımcı olmaktadır. Bu kumanda mekanizmaları “hava dümenleri” olarak adlandırılmakta olup roket kuyruğunun yanına yerleştirilmekte, füzenin egzozunun yanına da bir dümen yerleştirilmektedir. Bu füze, sıvı oksijenin yanı sıra alkol ve sudan oluşan bir çözeltiyle hareket etmektedir.
Bu yeni versiyonun ne kadar çığır açıcı ve yıkıcı olduğuna dair bir kanıt isterseniz, Hitler’in V2 roketini “intikam silahı” olarak adlandırıp 3000 V2 roketi üretilmesini emrettiğini bilmeniz yeterli olacaktır. Esas soru şudur: bu geçiş, bir savaş sırasındaki yıkıcılık derecesi ve etkisi açısından ne kadar önemli olmuştur?
Ortaya Çıkan Etki
Yarattığı şeyin her yöne çekilebilir olması nedeniyle, von Braun’ın etki ettiği tek bir nokta belirlemek zordur. Von Braun’ın çalışması, daha önce söz ettiğimiz gibi kendisinin ve ekibinin, son derece önemli ve tarihi diğer projelerde çalışmaya devam edecekleri ABD’ye götürülmesine yol açacak kadar önemlidir.
Uzay Yarışı
Dönemin iki süper gücü olan ABD ve SSCB, başarılı bir uzay uçuşu gerçekleştirme konusunda birinci olmak üzere birbiriyle yarıştığı için, 1950’lerde başlayıp 1960’ların sonlarına kadar olan dönem genellikle “Uzay Yarışı” olarak anılır. Apollo 11 görevindeki üç astronottan biri olan Neil Armstrong’un efsanevi sözü “Bir insan için küçük, insanlık için dev bir adım”, bu yeni teknolojinin başlangıcıyla doğrudan bağlantılıdır.
Wernher von Braun; roket, kullanılan yakıt ve roket uçuşunun aerodinamiği ile ilgili bilgileri sayesinde bu görevin ardındaki öncülerden biri olmuştur. Saturn 5 gibi roketler ile birden fazla Apollo görevi, bu teknolojinin belirgin şekilde öne çıktığı diğer alanlardır.
Balistik Füzeler
Bu teknoloji, gelecek füzeleri ve teknolojiyi etkilemeye devam etmiştir. V2 teknolojisi, savaşlar açısından devrim niteliğinde olmuştur. “Bir düğmeye basarak savaş başlatmak mümkündür.” sözünü duymuş olabilirsiniz. Bu durum, bu teknolojinin sunduğu tehlikeli bir lükstür. Dünyanın ortasında bir yerdeki bir general için, hiçbir çaba ve birlik desteği gerekmeksizin oturduğu yerden düşmana saldırmak mümkündür. Her şey V2 roketleriyle başlamış olmakla birlikte, füze teknolojisinde, doğrudan bu ilk yıkıcı adımdan kaynaklanan çok sayıda başka gelişme de olmuştur.
- SRBM’ler- Kısa Menzilli Balistik Füzeler, kategorilerindeki V2 roketleri de kapsar. Bu füzelerin yaklaşık 300 ila 1000 kilometre menzilleri bulunmaktadır. Ülkenizde bir istila gerçekleşecek olsa, ülke içi misillemeyi bu tür füzelerle yapmak uygun olacaktır.
- MRBM’ler- Orta Menzilli Balistik Füzelerin menzilleri 1000 ila 3000 kilometredir. Komşu ülkeniz sorun çıkarırsa, ideal seçiminiz bu olacaktır.
- IRBM’ler- Ara Menzilli Balistik Füzelerin menzilleri 3500 ila 5000 kilometredir. Bu füzeler, sizi iki üç ülke ötedeki bir alanı vurmak için bir saldırı başlatma derdinden kurtarır.
- ICBM’ler- Kıtalararası Balistik Füzelerin menzilleri 5500 kilometrenin üzerindedir. Bu füzeler dünyanın diğer ucundaki bir düşmanı vurmak için kullanılabilmekte olup savaşı yeni ve ürkütücü şekilde uzak mesafeli bir seviyeye taşımıştır.
Hepsi de Werner von Braun’ın başarılarıyla başlayan bu füze menzili seçenekleri, dünyadaki görünümü değiştirmiştir. Örneğin Soğuk Savaş sırasında ABD ile SSCB arasındaki savaş olasılığı, ICBM’ler sayesinde sürekli bir tehdit olmuştur. Neyse ki, karşılıklı olarak garantilenmiş yıkım teorisi resmen savaş başlamasını engellemiştir. Ancak bu teknolojinin, dünyadaki çatışma riskini ve yıkım potansiyelini arttırdığı da kesindir.
Dikey fırlatma teknolojisiyle, bir sahada bir hedef görüp onu yok etmekten, bir düğmeye basıp gezegenin diğer ucundaki bir hedefi vurma durumuna evrildik. Bunun her zaman pek de iyi bir şey olmadığı çok açıktır, ancak bir teknoloji geliştirildiğinde kapsamı nadiren azaltılmış ya da nadiren yasaklanmıştır. İnsan ilerlemesinin doğası budur.
Çeviri: scienceabc
Görseller: Vikipedi
Referanslar