Home DIŞ UZAY BİLİM İNSANLARI UZAYLILARIN YERİNİ BİLİYOR AMA İNSANLAR ASLA GÖREMEYECEK
DIŞ UZAY - 29 Mayıs 2020

BİLİM İNSANLARI UZAYLILARIN YERİNİ BİLİYOR AMA İNSANLAR ASLA GÖREMEYECEK

İnsanoğlu ufuktaki gizemi çözmek için oldum olası uğraşıyor. Bilim insanları uzaylıların yerini biliyor ama insanlar asla göremeyecek.

Bilim insanları uzaylıların yerini biliyor ama insanlar asla göremeyecek. Hiç girilmemiş kozmolojik ufkun ötesinde gözlemi imkansız evren hem çok geniş bir alana yayılıyor hem de uzaylılara yaşam için en olası mekanlara evsahipliği yapıyor.

İnsanoğlu ufuktaki gizemi çözmek için oldum olası uğraşıyor, kıtalar, okyanuslar ve göklerde yolculuğun ardından uzayın sınırlarını zorlayıp dış uzaya geçti ve sıra kozmolojik ufkun, evrenin gözle görülür ucunun sınırlarındaki sırları çözmeye geldi.

Gözlemlenebilir Evren Nedir?

Adı üstünde, gözle görülür evren insanların Dünya’daki sofistike gözlem evlerinden görebildikleri her şeyi kapsıyor. Yüzyıllar içinde astronomiye yönelik vizyonumuz gelişti ve göklere bakmanın geçmişe yolculukla bağlantısını keşfettik. Yıldızlara bakarken -mesela Sirius’u örnek verelim- bizden sekiz ışık yılı uzakta olan bir yıldız. Sekiz yıl önceki halini görüyoruz: Yıldızın ışığı gözümüze çarpana kadar o kadar zaman geçiyor. Uzayda bir imge ne kadar uzakta ise zaman mesafesi de o kadar artıyor ve böylece gezegenimiz doğmadan önce ölmüş yıldızların ışığı hala Dünya’ya ulaşmaya devam ediyor.

İnsanlar var oldukça böylesine görkemli manzaraların ilhamı ile yeni yeni buluşlar yapmaya devam edebilirler. Sonsuz olduğunu varsaydığımız dış evrenin boyutlarına kıyasla gözle gözlemlenebilir (görünür) evren kesinlikle ‘sonsuz küçük değer’dir.

SPACEMAG TÜRKİYE’Yİ TAKİP ETMEK İÇİN TIKLAYIN: TWİTTER, instagram, YOUTUBE

Evren 400,000 yaşındayken parlayan evrendeki en eski ışık; (CMB) Kozmik Mikrodalga Fonu’nun parıltısı zamanın gerisine bakmamıza ket vuruyor. Göremediğimiz dış uzay ile gözleyebildiğimiz evren arasında bir sınır çizen ‘kozmolojik ufuk’ da uzayın derinlerine bakmamızı aynı şekilde sınırlıyor.

Gözlerimizin göremediği, ufkun ardında neler yatıyor? Yeni dünyalar, egzotik fizik hatta uzaylılara evsahipliği yapıyor olabilir mi? Bu gizli alem sonsuza dek uzak mı kalacak?

Okuyun ama dikkatli olun, evrenin bu bölümünün adı ‘there be dragons’ yani bilinmeyen yerlere adım atmak, tehlikeli yerlere gitmek…

Kozmolojik Ufuk Nedir?

Malcolm Fairbairn.

Diyelim ki evren 13.8 milyar yaşında ve ışık içinden aynı hızda geçiyor. Evrenin çapı da 13.8 milyar ışık yılı olsun. Işıktan daha hızlı hareket eden bir şeyi unutmayalım: Evrenin kendisinin genişlemesi.

Evren hızla genişliyor, bu da demek oluyor ki uzaktan ışık saçan objelerin ışığı evren büyüdükçe ve değiştikçe daha uzun yol katetmek zorunda.

Londra King’s College’dan Malcolm Fairbairn’ın açıklaması şöyle: “Bir fotonun eski evrende A’dan B’ye geçmesi daha kolaydı çünkü A ve B eski evrende birbirine şu andakinden çok daha yakındı.”

“Örneğin CMB evren birkaç yüzbin yaşındayken her yöne dağılmış sönük bir parıltı… Bu tarihi ışık Dünya’ya doğru yolculuk yaparken, kaynağı ise bu arada evrenin genişlemesi yüzünden bizden daha uzaklara kayıp gitti. CMB’den gelen fotonlar 13 milyar yaşında olabilir ama geldikleri bölgenin Dünya’dan 46 milyar ışık yılı uzakta olduğu tahmin ediliyor. (440 yottametre (1 yottametre= 1e+24 metre) metrik sistemdeki en yüksek değer.) Bu da kozmik enflasyonun sabit olduğunu sayarsak.”

“İnsanlar evrenin genişlediğini fark ettiği günden beri bir sinyal alabileceğiniz mesafenin evrenin geçmişte nasıl genişlediğine bağlı olduğu gerçeğini de düşünmeye başladılar.”

Mesafe kozmolojik ufuk, parçacık ufuk olarak da bilinir, evren yaşlandıkça uzaklaşır. Bir milyar yıl içinde Güneş Sistemi’mizde hala yaşam varsa ‘yeni’ galaksiler ve yıldızları ışığı nihayet Dünya’ya vardığında keşfetmek mümkün olur.

Hubble Ufku Nedir?

Kozmik boyutta tek sınır kozmolojik ufukla kalmıyor. Genişleyen bir evrende yaşamanın acayip güzel bir yanı da bir obje ne kadar uzak ise Dünya’dan o kadar hızlı uzaklaşır.

Hubble ufku veya küresi denilen belli bir sınırda objeler ışık hızından daha hızlı geri çekilmeye başlar.

Kozmolojik ufuk, şu an Hubble ufkundan birkaç milyar ışık yılı daha geniş. Bu sayede bizden uzağa yolculuk yapan objeleri ışık hızından süratli “süperlüminal” hızda gözleyebiliriz.

SPACEMAG TÜRKİYE’Yİ TAKİP ETMEK İÇİN TIKLAYIN: LinkedIN, FACEBOOK, PİNTEREST

Bu objeler aslında uzayda ışıktan hızlı hareket etmiyorlar, bilinen fiziğe aykırı, imkansız bir şey, onun yerine uzay zamanı ışık hızını geçiyor.

Bu da demek oluyor ki, Hubble ufkunun ardında görülen ama kozmolojik ufkun içinde kalan uzak bir galakside yasayan uzaylılar varsa bile, onlarla iletişim imkansız. Göndereceğimiz herhangi sinyal ya da mesaj, ışık hızıyla bile olsa Hubble ufku dışındaki süperlüminal uzay genişlemesi ile arayı kapatamaz.

Uzaylılar Kozmolojik Ufkun Ardında Mı?

Ufkun ardında ne var ne yok kimse bilmiyor. Ama teorik olarak şöyle bir şey düşünmek mümkün; Dışındaki evren içindekinden radikal boyutta farklı olabilir.

Malcolm Fairbairn diyor ki, “Gözlemsel olarak yapabileceğiniz her şeyden yola çıkarak, ufkun ardındankilerle ufkun altındakiler tamamen aynı. Örneğin insanlar ufka yaklaştıkça değişim var mı yok mu diye baktılar, ama buna dair bir delil bulamadılar.”

Gözlenebilir ve gözlenemeyen evren arasındaki tahmin edilen bağdaşım, ufuklar ardındaki bilinmeyen, egzotik alemleri hayal etmekten hoşlanan insanları hayal kırıklığına uğratabilir.

Fakat bu kozmik bağdaşıklık bilime yeni bir fikir veriyor: Hayat, evrenin başka bir kesiminde doğdu.

Yıllardır bilim adamları hiçbir delil olmadan uzaylıların yaşadığına dair teorik olasılıklarla yeni bir sayfa açmak için mücadele etti: bir adı da Fermi Paradoksu…

Scientific Reports’daki yazıya gore Tokyo’lu astrofizikçi Tomonori Totani, olası abiyogenez (Cansızdan canlı oluşumu) olaylarını –hayatın orijinini anlatan terim- açarak bu paradoksu ele almayı önerdi. Gözlenebilir evren içindeki hayatın ortaya çıkışına odaklanmak yerine -kozmolojik ufkun ötesindeki her şey dahil- tüm büyüyen evren içindeki abiyogenezin olasılığını irdeliyor.

Hayatın kaynağı bilimin en büyük sorularından biri ve Totani de gerçek evrenin gözlenebilir evrenden kat kat büyük olduğunu bildiğini ve bu sebeple abiyogenez olasılığını düşünmenin doğal olduğunu söylüyor.

Çoklu Evrenli Sonsuz Evrende Hayat Olabilir Mi?

Tomonori Totani.

Elbette evrenin tümü limitsiz, uçsuz bucaksız olabilir. Bu bakış açısıyla yaklaşırsak bu küçük parça içinde başka kompleks hayat formları bulamadığımıza şaşmamak lazım. Belki bu da demek oluyor ki duygulu canlıların Dünya’daki evrimi kozmolojik ufuk içindeki nadir bir olay.

Totani şöyle devam ediyor: “Bazı kişilere göre rastgele reaksiyonlarla oluşan abiyogenez imkansız bir olay, çünkü gözlenebilir evrende bile çok düşük olasılığa sahip. Fakat, eğer genişleyen evrenin gerçek boyutunda hayat oluşabiliyorsa Dünya’da hayatı açıklamak kolaylaşıyor.”

Kendisi gözleyemediğimiz evrende hayat olasılığı fikrine kafa yoran ilk bilim insanı değil. Örneğin Eugene Koonin 2007’de birçok evrenden oluşan bir ‘çoklu evren’ içeren sonsuz bir evrenin hayatın oluşumunu ‘kaçınılmaz’ hale getirdiğini söyledi ve ekledi: “Tek ve sonlu bir evrenin geleneksel kozmolojik modellerinin tersine bu Dünya görüşü şans eseri doğmus sonsuz birçok kompleks sistemin kaynağını açıklıyor, çoklu evrenin herhangi bir yerinde kompleks yaşam olasılığının çok düşük olmasına rağmen…”

Fermi Paradoksu’nu çözmek için tatmin edici bir hipotez… Aynı zamanda da kozmolojik ufkun ardında bir yerlerde akıllı uzaylıların kaynadığını hayal etmek bir işkence… Çünkü onlarla asla iletişim kuramayabiliriz…

Kozmolojik Ufkun Ardını Görebilecek Miyiz?

Büyük olasılıkla hayır. Bunun sebebi karanlık enerji, evrenin genişlemesine yakıt yükleyen esrarengiz güç. Şu anki ufkun ardından ışık alıyoruz ve önümüzdeki birkaç milyar yıl bu ışıklar gelmeye devam edecek ama uzak gelecekteki evren o kadar yayılmış olacak ki Samanyolu’ndaki gözlemciler sadece yakın galaktik sistemleri görebilecek.

“Eğer evren normal şeylerle dolu olsaydı mesela madde ve radyasyon, parça parça şeyler ve fotonlar, o zaman oturduğumuz yerde bekleyip ufkun geri geri gidisini izleyebilirdik” dedi Fairbairn. “Ancak karanlık enerji sebebiyle böyle bir şey olmayacak, hatta ufkun ardını bile göremeyeceğiz.”

Bu kasvetli bakış açısı bir yana evrenin farklı bölgelerinde, şu an göremediğimiz noktalarıyla ilgili akılları durduracak yeni buluşların imkansız olduğu anlamına gelmiyor.

Kozmologlar (Big Bang’in ardındaki milisaniyedeki uzay zamanının yapısındaki dalgacıklar dediğimiz) “yerçekimsel dalgaları engelleyebilecek miyiz?” sorusuna özellikle takmış durumdalar. Bu daha önce fazla değinilmemiş bir devir.

Bilim insanları uzay zamandaki aksaklıkların (örneğin modern kozmik zamanlarda gerçekleşen olaylar diyebileceğimiz kara deliklerin ve nötron yıldızların çarpışması gibi parçalanmaların) ortaya çıkardığı yerçekimsel dalgaları nasıl bulacaklarını zaten çoktan çözdüler. Ancak bazı tuhaf dalgalar evrenin doğuşunun hemen ardından egzotik fiziksel süreçler tarafından da yaratılmış olabilir.

Fairbairn “Evrenin ilk zamanlarında çılgın temel süreçler tarafından yaratılmış yerçekimsel dalgaları görmeyi umuyoruz” dedi. Bu dalgalarin teorik imzasının her yönden yayılan bir Stokastik uğultu olması bekleniyor, (CMB) Kozmik Mikrodalga Fonu gibi. CMB, Büyük Patlama’dan yüzbinlerce yıl sonra dışarı yayılmıştı ama uzay zamanındaki bu dalgacıkların bilinen tüm sinyallerden çok daha önce meydana gelmiş olması gerekiyor.

Etrafımızdaki bu duvar, kozmik mikrodalga fonu radyasyonu, bizi hep sınırlamıştır; bunun nedeni de içinden ışık geçirmemesidir. Prensipte yerçekimsel dalgalar CMB’yi takmazlar, böylece zamanın hem ilerisini hem de gerisini görebilirsiniz. Bu da bize geçmişte ufkun nasıl değiştiği hakkında yeni bilgiler verebilir.

Gelecekteki yerçekimsel dalga gözlem evleri, örneğin ESA’nın LISA’sı bu dalga desteğini dinleyebilir. Bu kozmolojik ufku bozmaz, evren ilk saniyesinden önceki dönemi doğrudan inceleme fırsatı verir. Bundan öncesi hakkında hiçbir fikrimiz yok, bu nedenle bu döneme ait herhangi bir ipucu, herhangi bir bilgi muhteşem olur.

Gördüğümüz göreceğimiz bu kadar değil, koca bir yeni evren fikri müthiş kışkırtıcı. Kim bilir belki kendi kozmolojik ufuklarıyla mücadele eden akıllı bir uzaylı grubuyla dolu!

İnsanların ufku geçmenin gerçekçi bir yolu olmadığını kabul etmesi çok zor da olsa, gözleyebildiğimiz kadarıyla evren gerçekten mükemmel, her ne kadar potansiyel olarak sonsuz bir mevcudiyetin çok minik bir parçası olsa bile…

BAĞLANTILI HABER VE MAKALELER: NOBELLİ FİZİKÇİ: “UZAYLILARI 30 YIL İÇİNDE BULACAĞIZ”

UZAY NASIL KOKUYOR? ASTRONOTLARA GÖRE KURUTULMUŞ BİFTEK GİBİ!

‘BİN YILIN SONUNDA KÖKLÜ BİR DEĞİŞİKLİK GERÇEKLEŞECEK’