Home DÜNYA ÇERNOBİL-5: BİR YILDA ALINAN RADYASYONU ORADA ALDIK!
DÜNYA - 14 Şubat 2020

ÇERNOBİL-5: BİR YILDA ALINAN RADYASYONU ORADA ALDIK!

Yazarımız Arda Alkaç: "Çernobil’de kaldığımız sürede bizim aldığımız radyasyon 2.5 mSv idi. Bu, 1 yılda alınan radyasyon."

Cehenneme Bir Kala…  Öncelikle, size birkaç birim ve bu dönüşümlerden bahsetmek istiyorum.

Örnek verirsek bir metre yüz santimetreye eşittir veya bin metre bir kilometreye eşittir. Bunlar, günlük hayatta kullandığımız çeşitli dönüşümlerdir.

“Peki radyasyon söz konusu olunca bu dönüşümler bize neyi ifade etmekte?” diye bir soru sorulduğunu düşünelim. En basit hali ile şu şekilde açıklayabiliriz.

Kafa karıştırmaması için bilimsel terimlere çok başvurmayacağım sevgili okurum. Çünkü, ister istemez yorucu olabiliyor.

Ben, günlük hayatta bu dönüşümlerin neye tekabül ettiğini anlatacağım. Eğer bir birim hatası veya yanlış bir ifade kullanırsam, bu hata bana aittir.

Birim çevirmede “m” mili demektir. Sayı ile çarpıldığında bine böler. 2.5 mSv/yıl ile ifade edilen birim, bir yılda alınan radyasyonun Sievert ile ifade edilmiş halidir.

2.5 mSv/yıl veya 2.6 mSv/yıl birimleri, normal bir insanın bir yılda aldığı radyasyona eşittir. Yani bunu siz de ben de bir sene içerisinde doğal kaynaklardan alıyoruz.

Çernobil’de kaldığımız süre boyunca bizim aldığımız radyasyon 2.5 mSv idi. 350 mSv/ömür boyu ise Çernobil kazası sonrası çevrenin boşaltılması (halkın taşınması) için doz miktarıdır.[3]

500 mSv Hayat kurtarma durumlarında verilen kısa dönem doz limitidir. [IAEA] [3]

1000 mSv (kısa dönem) Her 100 kişiden 5’inin ışınlanmadan yıllar sonra ölümcül kansere yakalanacağının varsayıldığı doz miktarı. (Örneğin ölümcül kansere yakalanma oranı % 25 olsaydı bu oran % 30’a çıkardı.)

Geçici radyasyon rahatsızlıkları (akut radyasyon sendromu) için eşik değer. Bulantı ve beyaz kan hücrelerindeki azalma örnek gösterilebilir. Ölümcül değildir. Bu seviyenin üzerinde zarar şiddeti doz ile artmaktadır.

5000 mSv (kısa dönem) Maruz kalanların yarısını bir ay içerisinde öldürebilecek doz miktarı. (Bu, tedavilerdeki çok küçük bölgeye verilen günlük doz miktarının iki katı kadardır. Tedaviler 4-6 hafta kadar sürmektedir.)

10000 mSv (kısa dönem) Birkaç hafta içinde ölüm beklenir.

[3] dahil olmak üzere, bu tabloya kadar olan bölüm https://www.afad.gov.tr/kbrn/radyasyon-dozlari-ve-etkileri sitesinden alınmıştır. Basit bir şekilde bilgilendirme yaptıkları için teşekkür ederim.

Biliyorum, okuduğunuz zaman tüyleriniz ürperecek fakat gerçek işte böyle bir şey. Yüzleşmekten korktuğumuz gerçekler işte tam olarak böyle.

Şimdi tur rehberimizle beraber çocuk yurduna doğru harekete geçiyoruz. Hani size söylemiştim, ölçtüğümüz değerlerin yüz katını göreceksiniz diye. Benimle gelin.

ÖLÜM YURDU

Yağmur yavaş yavaş hızını azaltarak tamamen kayboldu. Biz tur rehberimizi takip etmeye devam ediyorduk.

Bir yandan bize, patlamadan sonra neler olduğunu açıkça anlattı fakat biz, gördüğümüz manzara karşısında şok olmuş durumdaydık.

İçeri girmeden önce tur rehberimiz bize girişteki birtakım eşyaları gösterdi. Birkaç oyuncak ile birlikte bir posta kutusu vardı.

Oyuncakların ve posta kutusunun durumuna baktığınızda acının ta kendisini görebilirsiniz. Sanki o günü hala yaşıyorlarmış gibi.

Ben oyuncaklara bakarken, tur rehberimiz bana seslendi. “Arda!” (adımı artık biliyor) “Bir dakikalığına buraya gelir misin? Sana göstermem gereken ilginç bir şey var” dedi.

Nasıl yazsam bilemiyorum. Bir önceki bölümde size şunu söylediğimi hatırlıyorum.

Turun başında gördüğünüz radyasyon değerlerinin yüz katını göreceksiniz diye, işte tam da şu anda yüz katını toprak arazide görebiliyorum.

Mehmet Ali Birand 32. Gün programında Çernobil’e de yer vermişti.

Hatta biz şu anda Mehmet Ali Birand’ın olduğu yerdeyiz. Eğer belgeselini izlerseniz, şu cümleleri duymanız mümkün.

“Aman asfalt zeminden ayrılmayın! Toprak zemine girmeyin! Hem kendinizi hem başkalarını yakarsınız.” Biz şu an toprak zemindeydik.

Fakat hiç korkunuz olmasın Mehmet Ali Birand, programı sunduğu sırada yıl 1993’tü. Faciadan tam 7 yıl sonra.

Şimdi ise faciadan 33 yıl geçti. Geçen zaman içerisinde radyasyon seviyesi ciddi derecede azaldı.

İçeri girmeden önce yurdun önünde çevreyi incelerken Mehmet Hoca beni çağırdı. Beraber içeri girdik.

Girmeden önce kapının sol tarafında tekerlekleri sökülmüş bisiklet ile kupa bardaklar vardı.

Sanki beş dakika önce bırakılmış gibi…

İçeri girdik.

Karşımıza oldukça büyük bir salon çıktı.

Sağ ve sol tarafta kapılar vardı.

Karşımızda ise daha büyük odalar vardı.

Tavan yüksekliği ise 5 metreye yakındı.

Sökülmüş duvar kağıtları, hüzünlü duvarlar ve birçok anıyı barındıran bu bina artık çökme eğilimi göstermeye başlamış. Bunu fark edince, biraz daha korkmaya başladım.

Soldaki ilk kapıdan girdik. Herhangi bir tabela veya yönlendirme işareti olmadığı için ne amaçla kullanıldığını bilmiyorum. İçeride bizi içi çöp ve toz dolmuş bir kova karşıladı. Tahminim bu bir yemek kazanı. Olmaya da bilir, eğer ne olduğunu çıkarabilirseniz yorum yapabilir veya bunu bana iletebilirsiniz. Yerde dağılmış kağıtları da net bir biçimde görebilirsiniz. Kırılmış camlar, ömürlerini tamamlamış raflar ve birçok notun içinde olduğu defterler o kadar canlı ki sanki dün bırakılmış bir yer gibi. 33 yıl geçtiğini fark edemezsiniz.

Ellerini açan oyuncak bir tavşan, pencere pervazına bırakılmış bir oyuncak balık sizi biraz olsun gülümsetiyor. O çocukların bu oyuncaklar ile oynadığını fakat şimdi bu oyuncakların yalnız kaldığını görüyorsunuz. İlginç olan, bu oyuncaklara 33 senedir dokunan olmadı. Olmayacak da.

Devam edelim, bu kapıdan çıktıktan sonra ikinci kapıya girmek yerine direkt büyük olan odaya giriş yaptık. Aslında bu büyük oda diye bahsettiğim yer bir yatakhane idi.

Burada koşan, oyun oynayan çocukları düşünmenizi istiyorum. Hiçbir şeyden haberi olmayan masum insanlardı onlar. Gözle görünmeyen bir ölüm dalgası onları esir aldı.

Şimdi, hiçbiri hayatta değil.

UYUMANIN VERDİĞİ RAHATSIZLIK

Hem kendim için yazıyorum hem de çocuklar için. Burada kalan ne kadar insan, çocuk varsa hepsi hayatını kaybetti ve ben başımı yastığa koyduğum her an bunu düşünüyordum. Uyku gerçekten rahatsızlık veriyordu. Küçücük yatakları, ölümü hala hisseden bebeği ve umutla dışarıya bakan oyuncak tavşanı görünce emin olun sizde benim gibi bir süre uyku problemi çekersiniz. Orada bunu daha iyi hissediyorum, duygulanmamak elde değildi.

Büyük salondan çıktıktan sonra girişte sağda bir oda daha vardı. Grupla beraber gelenler orada bir yoğunluk oluşturdu. Sonradan katıldığım için tur rehberimizden tekrar anlatması için ricada bulundum. Beni kırmadı ve burada bulunan çok amaçlı rafları anlattı. Buradaki raflara 33 yıldan beri dokunan olmamış. Bu raflar zamanla yorularak kendi kendine çökmüş. Bizler gibi malzemeler de zamanla yoruluyor ve doğaya karışıyorlar.

Çıkmadan önce buraya son bir kez baktım ve ışığa doğru yürüdüm.

Yağmurdan sonra ortaya çıkan toprak kokusunu içime çektim. Biraz ferahladığımı hissettim. Yağmurdan sonra gelen toprak kokusu kadar güzel bir şey yoktur sanırım. Girmeden önce ölçtüğümüz dozimetreden inanılmaz bir ses geliyordu. Hemen çıkarıp baktım ve öyle bir değer gördüm ki! Tam 23 µSv/h ! Fotoğrafta bunu net bir şekilde görebilirsiniz.

Merak ettiğinizi hatta “Arda çabuk çık ordan!” dediğinizi duyar gibiyim. Merak etmeyin, uzun süre bu doza maruz kalmazsanız hiçbir sorun olmaz.

Bir önceki bölümde söylediğim gibi değerler 100 kat fazla.

Son olarak, bir önceki bölümde şunu söylemiştim.

”Eğer çocuğunuz varsa bu yazıyı okuduktan sonra dönüp bakmanızı ve onun geleceğini düşünmenizi istiyorum.”

Buraya kadar sabırla okuduğun için teşekkür ederim sevgili okurum. Şimdi sizinle beraber Çernobil Nükleer Santrali’ne, dördüncü reaktöre gideceğiz.

Patlamanın olduğu reaktöre…

BAĞLANTILI HABER VE MAKALELER:

ÇERNOBİL-4: BİR KAYBOLUŞU ANLATAN TABELALAR

ÇERNOBİL-3: ÖLÜMÜ HİSSEDECEĞİNİZ CEHENNEMİN EVLERİ

ÇERNOBİL-2: “ORMANIN İÇİNDEKİ HAYALET KÖYE HOŞGELDİNİZ!”