Home DÜNYA ÇERNOBİL-6: ETKİSİ 20 BİN YIL SÜRECEK
DÜNYA - 15 Şubat 2020

ÇERNOBİL-6: ETKİSİ 20 BİN YIL SÜRECEK

26 Nisan 1986... Anatoly Dyatlov nereden bilebilirdi ki 300 milyar dolarlık bir kazanın baş sorumlusu olacağını?

Yaşayan Enkaz… Elimdeki dozimetre ile radyasyonu son kez ölçtükten sonra tur rehberimiz bizi çağırdı ve servis aracına bindik. Herkesin yüzünde hüzün hakimdi.

O sırada servis aracının içinden bir ses geldi. Bir anda tur rehberimiz eline mikrofonu aldı ve dördüncü reaktöre doğru yol aldığımızı söyledi.

Çernobil’in hayattan kopmuş olan yollarını tek tek katediyorduk. Bir anda sağ tarafımızda devasa bir soğutma kulesi belirdi.

Fakat soğutma kulesi, işlevini kaybetmiş, hacim kaplayan bir nesne olarak sadece orada duruyor.

Tur rehberimiz şoföre aracı durdurmasını söyledi. Virajdan önceki son çıkıştı bu.

İşte, oradaydı.

Çernobil.

Yaşayan enkaz.

26 Nisan 1986, Çernobil, Patlamadan Önce…

Tarihler 26 Nisan 1986’yı gösterdiğinde dünyanın kaderini değiştirecek bir olay gerçekleşmişti. Dördüncü reaktörde yapılan deney, binlerce insanın ölümüne neden olmuş, yüzbinlerce insanı yaşadığı yerden etmiş, onarılamayacak hasarlar bırakmıştı.

İşte, Dünya’nın kaderini etkileyen o olay o gün yaşanmıştı.

Her şey için, herkes için sıradan bir gündü. Yetişkinler işlerine gidiyor, çocuklar ise yeni şeyler öğrenebilmek için okula gidiyordu.

Anatoly Dyatlov için de sıradan bir gündü, kim bilebilirdi ki 300 milyar dolarlık bir kazanın baş sorumlusu olacağını?

Şimdi, sizlere kazadan önce ne olduğunu anlatacağım.

Çernobil Faciası Nasıl Oldu?

Facia sonrasında nükleer reaktörün durumu. Reaktör 4 (ortada). Türbin binası (sol altta). Reaktör 3 (sağ ortada).

25 Nisan 1986’yı 26 Nisan 1986’ya bağlayan gece Başmühendis Anatoly Dyatlov ve görevli teknisyenler ile mühendisler bir deney gerçekleştirecekti.

Dört numaralı reaktörde bir güvenlik deneyi gerçekleştirilecekti ve sanki kaza olmuş gibi reaktör durdurulacaktı.

Gece 01:23:04 sularında deney başladı, tam 36 saniye boyunca hiçbir tehlike işareti alınmamıştı. Anatoly Dyatlov, reaktörü durdurma emri vermişti. Bu şekilde kontrol altına alacaklardı.

Dyatlov, emri verdikten sonra teknisyen “Acil Durdurma” butonuna bastı ve beklenen reaktörü durdurma emri bu şekilde sonlanacaktı.

Eğer bu butona (AZ-5) basarsanız reaktörün içindeki koruma çubukları harekete geçer ve tepkimeyi sonlandırırdı.

Tam tersi gerçekleşmişti.

Reaktörün gücü bir anda yükselmeye başlamış, basınç inanılmaz hızla artmaya başlamıştı.

Tepkimenin gerçekleştiği kısmı koruyan kapağın üzerindeki 350 kilogramlık çelik gövdeler ise bir basketbol topu gibi zıplamaya başlamıştı.

Ana kontrol ünitesinin üzerindeki bütün sensörlerden alarm sesleri geliyor reaktörün aşırı yüklenmeye maruz kaldığını bildiren sinyaller geliyordu.

Kontrol ünitesindeki herkes terliyordu.

Ve işte o anda, üzerinde 350 kilogramlık çelik gövdeler bulunduran kapak infilak etmişti.

Bina bir anda sallanmış, korkunç bir patlama gerçekleşmişti.

Fakat oradaki hiç kimse ikinci bir patlamayı beklemiyordu.

Kapağın infilak etmesiyle birlikte ortaya çıkan radyoaktif yakıt oksijenle tepkimeye girdi…

Ve işte o korkunç patlama gerçekleşmişti.

3200 MW(Megawatt) kapasite ile çalışan dördüncü reaktör, infilak ettiğinde tam olarak 30.000 Megawatt’ı görmüştü.

Patlamadan önce reaktörün gücü tasarlanan güçten neredeyse 10 kat fazla.

O sırada Anatoly Dyatlov, kontrol çubuklarını elle indirmeleri için 2 personeli patlamanın olduğu yere yönlendirdi.

Bir şeyi unutmuştu, otomatik inmeyen kontrol çubukları elle katiyen indirilemezdi.

Onları ölüme göndermişti.

Etkisi 20.000 yıl sürecek olan o patlama gerçekleştiğinde gece yarısı saat 01:23:40 idi.

Çernobil felaketi meydana gelmişti.

Patlamadan 33 Sene Sonra

Aslında sevgili okurum buraya o kadar çok şey yazmak istiyorum ki…

Patlamadan 30 saat sonra ne olduğunu, Profesör Valery Legasov’u, Merkez Komite’yi, düşen helikopteri vb gibi olayları anlatmak istiyorum fakat bu tür ayrıntıları sizinle daha sonra paylaşacağım.

İşte, patlamadan tam 33 yıl sonra burayı ziyaret etme fırsatını yakaladım. Şimdi, elleri ve ayakları bağlanmış hala yaşayan bir enkazı görüyorum. Nefes alıp veriyor fakat nefesi bizlere ulaşmıyor.

Görmüş olduğunuz bu devasa kalkanın içinde yaşayan enkazın nefesi dönüp dolaşıyor…

Virajdan önceki son çıkışta bir hatıra fotoğrafı çektirdim.

Bu fotoğraflara bazen uzun uzun bakıyorum. İleride bir çocuğum olursa ve bunları görürse acaba ne düşünür diye düşünüyorum. Umarım beni buraya gittiğim için suçlamaz, bence insanlar tutkularının peşinden gitmeli. Ne olursa olsun. En azından denemelidir.

Tur rehberimiz araca binmemizi ve reaktöre gitmemiz gerektiğini söyledi. Araca bindikten sonra Mehmet Hoca, 20 yıl önce gelmek istediğini ancak şimdi fırsat bulduğunu söyledi. Aracımız virajlardan geçtikten sonra düzlüğe çıktı. Bir köprüyü geçtik, bu köprünün altında Kiev’e giden bir nehir vardı. Durup balıklara bakabilirsiniz. Köprü korkuluğuna dokunmamanız koşuluyla.

Öyle balıklar vardı ki gördükleriniz karşısında şok geçirebilirsiniz.Örneğin, bir yayın balığı gördük ve boyu neredeyse 5 metre idi. Belki dünya üzerinde vardır bilmiyorum fakat almış olduğu radyasyonun sonucu olarak böyle bir hale gelmiş olabilir. Köprü üzerinde durduktan bir dakika durduktan sonra tekrar harekete geçtik. 50 metre gidip sola döndükten sonra biraz daha ilerledik. Ve,

Şimdiye kadar anlattığım her şeyin sebebi, “Yaşayan Enkaz”ın ta kendisine gelmiştik.

İnfilak eden dördüncü reaktör ile aramızda sadece “50 Metre” var idi.

Oradayken ve şu an bu satırları yazarken karışık duygular içerisinde olduğumu bilmenizi isterim. Eyfel Kulesi’ni görmeniz sıradan bir şey bence veya Brandenburg Kapısı’nı görmeniz oldukça sıradan.

Fakat burası, gerçekten bir şeyler katıyor size. Kelimelerle ifade edilemeyecek kadar özel ve güzel…

İTFAİYE ANITI

Fotoğraflara bakarken avuç içerisine alınmış anıtı görmüşsünüzdür. Bu anıt, patlama gerçekleştikten sonra çıkan yangını söndürmek için çağırılan itfaiyeciler için dikilmiş bir anıttır.

Öyle ki bu anıt önceki anıtlardan oldukça duygusal ve anlamlı.

Benimle gelin.

Patlama olduktan sonra yakıt hücrelerinin bulunduğu kısımda gökyüzünü aydınlatan bir yangın çıkmıştı. Hemen itfaiyeye haber verildi ve itfaiyeciler görev bilinciyle hazırlanıp yangını söndürmeye gittiler.

Bir şeyden haberleri yoktu.

Çevreye yayılan ve insanı hemen öldüren bir radyasyon ışınımından.

Bu radyasyon değeri öyle yüksekti ki belki Hiroşima’ya atılan nükleer bombadan kat be kat fazla ışın yayıyordu.

Orada bulunan itfaiyecilerin bundan haberi yoktu. Onları saygıyla anıyorum. Hepsi birer kahraman. Işıklar içinde uyusunlar.

Hikayesini anlatmak istediğim bir itfaiyeci var. Adı Vasily Ignatenko. Lyudmila Ignatenko’nun eşi.

O gece yataklarında huzurla uyuyan Ignatenko çiftinin hiç bir şeyden haberleri yoktu. Acilen Vasily göreve çağrıldı. Vasily bir dakika bile düşünmeden yangına müdahale etmeye gitti. Geri dönmedi.

Radyasyon seviyesi öyle yüksekti ki yangına müdahale edildikten sadece bir kaç saat sonra itfaiyecilerde kanama, kusma vb rahatsızlıklar görülmeye başlandı. Hemen Pripyat Hastanesi’ne götürüldüler. Personel hemen müdahale edebilmek için itfaiyecilerin kıyafetlerini çıkardı ve bodrum katına bıraktı.

Bugün o bodrum katı hala tehlikeli durumda. İtfaiyecilerin kıyafetlerinden hala radyasyon salınımı devam etmektedir. Ortalama 500-600 µSv/h düzeyindedir. Eğer bu radyasyon seviyesindeki bir yerde bir dakika durursanız kansere yakalanma ihtimaliniz kaçınılmazdır.

Çünkü yayılan gama gibi ışınlar DNA’mızı parçalar. Bu da, eğer kaynağa yakınsanız, ölüm riskinizi artırır.

Tıpkı itfaiyeciler gibi…

Hastane içerisinde bulunan personel ise daha önce karşılaşmadığı bir durumla karşı karşıya kaldı.

Durum vahimdi.

İtfaiyeciler apar topar Moskova’da bulunan hastaneye nakil olacaklardı. Tedavilerine burada devam edilecekti.

Olaydan bihaber olan Lyudmila Ignatenko eşini bulabilmek için sabah harekete geçti. Pripyat Hastanesi’ne gittiğinde eşinin orada olduğunu öğrendi.

Sabat saat onda teknisyen Şişenok öldü. İlk o öldü.

İkinci bir teknisyen olan Valery Khodemchuk’da enkaz altında kaldı.

Ve Valery Khodemchuk’un cansız bedeni hala dördüncü reaktörün altında…

Oradan hiç çıkarılamadı, üzerine beton döküldü.

Lyudmila Ignatenko, personelden birkaç bilgi edindi. Korku içerisindeydi…

Eşi Vasily, Moskova’da bulunan hastaneye gönderilecekti.

“Vasily, ne yapmam lazım? Bana bir şey söyle! Yalvarırım!”

“Git buradan! Derhal git! Sen hamilesin! Çocuğu kurtar!”

Lyudmila Ignatenko, hamileydi. Doğacak olan çocuğunu unutmuştu.

Hastanede eşleri bulunan tüm kadınlar kendi aralarında karar verdi, herkes eşiyle birlikte Moskova’ya gidecekti.

MOSKOVA

Lyudmila Ignatenko, hastaneye giriş yaptı ve eşini nerede bulabileceğini personele sormuştu.

Personel ise ona görüşemezsin dedi, Ignatenko ısrar etti.

Ignatenko hamile olduğunu personele iletmedi, Vasily’i görmek istiyordu.

Personel “Tamam” dedi ama unutma! “Dokunmak yok!”

Lyudmila’ya Vasily’nin kaldığı odayı gösterdiler.

Koşarak kapıyı açtı.

Vasily’i gördü. Vasily’de Lyudmila’yı gördü.

Lyudmila gözyaşlarını tutamayarak ağlamaya başladı. Vasily’nin yanına gitti.

Ona sarıldı. Kuralı unutmuştu.

Vasily eskisi gibi değildi, vücudundan pullar dökülüyordu.

Çok daha kötüsü olacaktı, öldüğünde vücudu tanınmayacak haldeydi.

Vasily’nin arkadaşları olan Tişura, Titenok hepsi öldü.

Hepsi, acı içerisinde öldüler…

Birkaç gün sonra hastane personeli ve Lyudmila bir anda Vasily’nin bağırışlarını işitti. Acıdan öylesine bağırıyordu ki duymayan kalmamıştı. Personel hemen müdahale safhasına geçti.

Lyudmila’yı dışarı çıkardılar. Ağlamaya başladı. “Ölüyor o!” Dedi.

“Ne bekliyordun ki?” dedi hastane personeli.

Vasily Ignatenko, vücuduna 1650 röntgen ışını almıştı.

Bilmeyenler için söylüyorum, 400 röntgen zaten ölümcül dozdur.

Vasily Ignatenko, acılar içinde on dört gün süren hayat mücadelesinin ardından öldü.

On dört gün sürüyor bir insanın ölümü!

Vasily ve arkadaşlarının cansız ve tanınmayacak kadar deforme olmuş olan bedenleri bir torbaya kondu. Daha sonra ahşap bir tabuta kondu.

Ahşap tabuttan sonra ise çinko bir tabuta konuldu ve bir daha açılmamak üzere kaynaklandı.

Cenazeler, akrabalara veya yakınlara hiç verilmedi. Onlar artık devletindi.

Defin işlemleri sırasında, hiç kimsenin tabutlara sarılmasına izin verilmedi. Çukur açıldı,cenazeler sırası ile toprağın altına kondu.

Ardından bir beton mikseri geldi ve tabutların üstüne beton döktü.

Üstünü de toprakla kapattılar.

Acı içerisinde geçen zaman sonra Lyudmila’nın doğum sancısı başlamıştı.

Kızını doğuracaktı, hastaneye kaldırıldı. Doğum yaptıktan sonra ona bebeğini gösterdiler.

Fakat bir sorun vardı karaciğerindeki radyasyon oranı yirmi sekizdi.

Anlayacağınız doğuştan kalp hastası idi. Dört saat sonra Lyudmila’nın kızı hayatını kaybetti.

Aynı şekilde kızının cenazesini alamadı Lyudmila bir kez daha.

Bir kez daha…

Doktorlar, Lyudmila’ya bir daha asla çocuk sahibi olamayacaksın dediler.

Yanıldıklarının farkında değillerdi.

Şu anda Lyudmila, oğlu ile birlikte Kiev’de yaşıyor.

İşte sevgili okurum, İtfaiye Anıtı’nın hikayesi budur.

Orada hayatlarını kaybeden itfaiyeciler için yapılmıştır.

Hepsi birer kahramandır. Bizim ülkemizdeki kahramanlar gibi onlar da birer kahramandır.

Ruhları şad olsun.

Dördüncü reaktörde biraz vakit geçirdikten sonra tur rehberimiz gitmemiz gerektiğini söyledi.

Gitmeden önce, radyasyon ölçümü yaptım.

1.39 µSv/h çıktı. Oldukça düşük bir değer.

Yapılan kalkanın faydasını rahatlıkla görebiliyorsunuz. Bu kalkan 100 yıl ayakta kalması için tasarlandı. 100 yıl sonra gelecek kuşak, yeni bir çözüm üretmek zorundadır.

Araca bindik, Brendan (Amerikalı olan) “Nereye gidiyoruz?” Dedi.

Tur rehberimiz arkasını döndü, Pripyat’a gidiyoruz! Dedi.

Kısacası, “Hayalet Şehir Pripyat’a” gidiyoruz.

BAĞLANTILI HABER VE MAKALELER:

ÇERNOBİL-5: BİR YILDA ALINAN RADYASYONU ORADA ALDIK!

ÇERNOBİL-4: BİR KAYBOLUŞU ANLATAN TABELALAR

ÇERNOBİL-3: ÖLÜMÜ HİSSEDECEĞİNİZ CEHENNEMİN EVLERİ